Bir arkadaşımız yeni aracıyla yapacağı ilk uzun yolu için başlık açmış. İlk yolculuklar yeni araçlarla elbette aracı ve araca kendi uyumunu test etme açısından gerçekten önemli. Arkadaşımızın izlenimlerini bekliyoruz. Bu arada arkadaşımızın açtığı başlık beni yıllar öncesine götürdü. Tekerlekli araçlarla ilgisi olan her arkadaşımızın da benzer anıları vardır. Ben de anımı arabaların, yolların ve insanların nerelerden nereye geldiğini irdelemek amacıyla sizlere aktarmak istedim. Bu konuda aktarabileceğim birkaç anım daha var belki onlara da sıra gelir. 1965 veya 1966 yılı kışındayız. Babam hasta evde yatıyor. 1951 model Mack kamyonumuzun şoförü firarda, nerede olduğunu bilmiyoruz. Fakat Ilgaz Dağı ormanlarından Çankırı Tren istasyonuna maden direği ve odun nakliyesi işini bizim gibi birkaç kamyonla birlikte yüklenmişiz. Kamyonumuz yaşlı falan ama bayağı bir güçlü bir araba balta burun, Benim avatar’daki F100 benzeri, ön çamurlukları siyah, kupası kırmızı. Ön Panjur ve tamponu nikelajlı ve panjurun üzerinde 3 boyutlu klasik Mack alametî farikası Buldog köpeği. Motoru Amerika’dan yedek parça temini zor olduğu için, Babam tarafında özenle Henchel(Alman eski kamyon üreticisi sonradan MAN ile birleşti.) motoru ile değiştirilmiş, 10 İleri vites, o yıllarda nadir olarak bulunan arkada tek diferansiyel çift dingilli 14 – 15 ton yükü rahatlıkla taşıyabilen kaportası ve şasesi son derece sağlam ve yakışıklı bir araba. Zaten o yılların en baba ağır vasıtaları olarak Scania-Vabis, Volvo, Man, Henchel bir de Mack vardı. İngilizlerin Austin, Thames Trader, Bedford, İtalyan Fıat ve OM markaları daha küçük kapasiteli arabaları sayılırdı. Bizim modellerde düşük; Ben 14 yaşındayım, Abim 16 yaşında. Akşam, Babam bizi çağırdı ve “çocuklar yarın arabayla Ilgaz Orman İşletmeye gidin tek seferde olsa yapın” dedi. Söz vermiştik iş yürütülecekti ve dahası evde çorba kaynamalıydı. Abimin kısa mesafelerde arabayı kullanması vardı. Birkaç kez de şoförümüzle birlikte aynı işletmeye gidip gelmişliği de vardı. Benim bacaklarım pedallara bile yetişmiyor, yetişse de gücüm yetmiyordu basmaya. Annem bir iki “bunların ikisi de daha çocuk “ diye itiraz etti ama sonuçta oda olayı kabullendi. Sabahı heyecanla bekledik. Bize bir iş verilmişti ve yapmalıydık. Yerde yaklaşık 20 cm kar ile bembeyaz soğuk bir sabaha uyandık. Depoyu mazotla ıslatılmış üstüpü ile ısıtarak ve hava filtresinden manifolda eter koklatarak arabayı çalıştırdık ve yola düştük. Yolumuz yaklaşık 75-80 km civarı Orman İşletme depolama alanı bu günkü Ilgaz Dağı Doruk tesisleri yakınında bir yerde. Gidenler bilirler Çankırı’dan kuzeye gidildiğinde Ilgaz dağlarına tırmanışınız da başlamıştır. İç Anadolu’nun bozkırından, Karadeniz bölgesinin dağlık yeşilliklerinin arasına yavaş yavaş ve farkına varmadan dalarsınız. Bölge o zamanlar daha ağaçlı ve yeşillikti. Bundan 10 yıl önce gittiğimde manzara karşısında hayal kırıklığına uğramıştım. Biz de stablize ve karla kaplı yolda ilk izi açarak, zorlanmadan hafif rampa temposunda kanlı dereden geçip, İn dağlarını aşıp, bu gün Istanbul’u Doğu Anadolu’ya bağlayan vadiye indik. Ilgaz İlçesi vadinin yamacındadır. Bundan sonra yol 30 km boyunca döner, kıvrılır, tekrar döner, tekrar kıvrılır Ilgaz Dağının zirvesinin hemen altındaki geçide kadar yokuştur. O günkü yollarda arabalar 3. Vitesten yukarısını görmezdi. Arabaların dağların arasında yankılanan sesini ve uğuldayan 25-30 metre uzunlukta kalem gibi çam ağaçlarının sesini duyarsınız sadece. Yol kıyılarında su kaynakları ve hemen yanlarında yolcular için kurulmuş hanlar vardır. Yaz aylarında eğer bu yollardan geçerseniz, mutlaka durun. Elinizi ancak birkaç saniye tutabileceğiniz soğuk sulardan yapılmış çayı ve koyun yoğurdundan ve soğuktan yıldızlanmış ayrandan için. Su yalaklarına karpuz atarlar karpuz çatlar soğuktan. Bu hanlardan birinde bizde çay içmek amacıyla durduk. Yaşlı hancı arabayı tanıyordu ama, biraz hayretle, biraz şüphe ile genç ! sürücümüze ve bana baktı. Çayımızı ısmarladık “hele sabredin çoçuklar, nineniz şimdi çıkarır ocaktan taze bazlamayı” dedi hancı amca. Arabanın şoförünü de tanıyor olacak ki; onu sordu ortalarda yok dedik. Bize istemediğimiz halde taze bazlama, tereyağı ve bal ikram etti. “Çocuklar çabuk gidin çabuk gelin. Bu mevsimde fazla eğlenilmez buralarda. Havanın arkası dolu kar geliyor” dedi ve bizden yalnızca çayların parasını alarak zirveye doğru uğurladı. Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra depolama alanına ulaştık. Depolama alanına bizden başka gelen kamyon yoktu. Yine hayretle karşıladı bizi depolama amiri. O da arabayı tanıyordu da bir genç sürücüye bir de muavinine şüpheli gözlerle baktı. Muavin deyip geçmeyin; o yıllarda her ağır vasıta arabasında mutlaka bir muavin bulunurdu. Takoz atmak, çadır çekip toplamak ve arabayı yağlamak muavinin baş görevlerindendi. Bir de muavinin iyisi gövdesi demir, kaplaması ahşap, 80- 90 cm boyunda, yaklaşık 25-30 kg ağırlığındaki mekanik şase krikosunu arabanın kasasına atabilen muavin iyi muavindi. Ben değil kasaya atmak krikoyu, yerinden bile kaldıramıyordum. Yükleme ve istifleme işçilerinin de çoğu gelmemiş kar nedeniyle. Amir var olan işçileri topladı “hemen yükleyin gençlerin ! arabasını ama dikkat edin düzgün olsun, sorun çıkmasın” dedi ve bizi koskocaman bir varilden yapılmış sobada odunların delice yandığı sundurmaya götürdü. Vücudumuzun yalnızca bir yanının ısındığı sobanın (!) başında çaylarımızı içerek ve 2-2,5 saatlik bekleme sonunda yükleme tamamlandı. Bu arada başka bir kamyon daha geldi ve ona da yükleme işlemi başladı. Ölçüm yapıldı, yanlış hatırlamıyorsam 35 ster (odun ve kereste hacim birimi)geldi. Yol belgesi verildi düştük dönüş yoluna. Ormancı saha amiri ve sonradan gelen kamyonun sürücüsü “sakın yolda durmayın, durmak mecburiyetinde kalırsanız uygun yerde ateş yakın mutlaka” diye sıkıca tembih ettiler. O zaman hiç aklıma gelmemişti ama bu gün düşününce yaban hayvanlarına karşı olsa gerek. Yavaş yavaş 2. 3. Viteste motor freninin yardımı ile yarım saatte çıktığımız yolu 1 saatte indik. Hancının ikramları bizi kendine çekmiş olacak ki; dönüş yolunda da uğradık çay içmeye. Akşamın yaklaşan saatlerin de bu kez bize sıcacık üzerine küpecik peyniri serpilmiş tarhana çorbası ikram etti. O gün hava kararıp geceye dönüldüğünde, yükümüzü boşaltmış olarak eve geri döndük. Büyük iş başarmıştık. Abimi bilmem ama ben kendimi en azından 4-5 yaş daha büyümüş hissediyordum. O günlerde birkaç kez daha Ilgaz dağına çıktık. Hancı amcaya hep uğradık. Biz de onun istediği gaz yağı, gaz lambasının camı ve tuz gibi siparişlerini götürdük. 75-80 kilometrelik bu uzun yol deneyimi belki hayatımın en önemli yol deneyimidir. Dahası o zamana kadar verilen görevlerden en önemlisini yerine getirmiştim. Sabrınız için teşekkürler. Bu arada Bizim Mack kamyonunun aynı Modelinin fotosunu ekliyorum. Gerçekten çok sağlam ve güçlü bir arabaydı.
çok teşekkürler abi. büyük bir zevkle okudum, okurkende tabi hayal ettim böyle daha güzel oluyor. bizleri bu anılardan esirgemeyin, devamını ve başkalarını bekliyoruz. o zor şartlarda yaşanılan her anıyı anlatırken muhakkak tekrar tekrar yaşıyorsunuzdur, işte en güzel duygu bu olsa gerek...yüzümüzde ufak bir tebessüm, ahh ne günlerdi, ne zor şartlarda yaşadık biz bu günleri deyip bizlerle bunları paylaşmak bizleride çok mutlu ediyor. tekrar ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM
Ali abi gerçekten çok heyacanlı bir hikaye olmuş yalan yok okurken başınıza bir şey gelicek diye biraz stres oldum sonuç : görev yerine getirildi abinizle sizi tebrik ederim saygılar abi
Elinize, emeğinize ve yüreğinize sağlık... Okurken hiç sıkılmadım, roman tadında olmuş... Yenilerini heyecanla bekliyoruz...
Ben dünyada yokmuşum ama O yılları siyah-beyaz bizzat yaşamış gibiyim sanki süper bir yazı çok teşekkürler
Değerlendirmeniz ve sabır gösterip okuduğunuz için hepinize teşekkür ederim arkadaşlar. Bu tür yazıların devamını da ben sizlerden bekliyorum.Yaşım gereği bende çoook. Dedim ya Pehlivan tefrikası gibi. Kia veya başka araçla, sürücü veya yanında, mutlaka sizin de benzer hikayeleriniz vardır. Bana göre Yol Hikayeleri hayatın kendisi. Anlatılanlardan da hepimizin yararlanacağı şeyler vardır diye düşünüyorum. Saygılar..
Ali Bey ben kitap okumayı severim.Sizin bu anınız okuduklarımın içinde iyi diye nitelendireceklerimin arasına direk girer.Paylaşım için teşekkür ederim. GT-N7100 cihazımdan Tapatalk 2 ile gönderildi
Değerlendirmeniz için teşekkürler Hakan Bey. Doğan ve Ömer Bey'lere de teşekkür ederim. Arada sırada böyle gaza gelip bir şeyler yazıyorum. Gördüklerim, yaşadıklarım, duyduklarım ve de okuduklarım beni yönlendiriyor. Bazı arkadaşlarım roman tadında demişlerse de teveccühleri. Roman yazma gibi bir amacım olmadı. Kısa hikayeler şeklinde yazıyorum. Biriktirme aşamasındayım şu anda. Daha önce de belirttiğim gibi sizlerin de yol hikayelerinizi bekliyorum. Bu tip anı anlatımları biraz kişinin iç yolculuğu olduğu gibi diğer insanlara da mutlaka bir şeyler bırakıyor.
sayın büyüğüm döktürmüşsünüz valla... güzel bir anı yazmışsınız... insan kendini üçüncü bir kişi olarak hikayenin içinde buluveriyor... bravo çok iyi bir kaleminiz var... devamını bekliyoruz..
Yaşayın siz Ali Bey,:thumbup::thumbup::thumbup::thumbup: GT-N7100 cihazımdan Tapatalk 2 ile gönderildi
Var abi, olmaz mı? Hazırlıyorum yazıyı farklı arabaların hikayeleri diye başladım ama bitmedi çok yakında GT-N7100 cihazımdan Tapatalk 2 ile gönderildi