Forum yöneticilerimiz ne der bilmiyorum ama özlü sözleri, ders verici hikayeleri vb paylaşabileceğimiz ayrı bir bölüm olsa nasıl olur sizce? Psikolog yazar Doğan Cüceloğlu'ndan bir sözle açılışı yapayım: 'En temel özgürlük insanın yaşamında kendisi olarak var olabilmesi, kendi bütünlüğünü yaşayabilmesidir, dürüst insan özgürdür'
Necip Fazıl Kısakürek hayranı olarak onun sözünü paylaşmak istiyorum. ''Ömrün ilk yarısı; ikinci yarısını beklemekle, ikinci yarısı da; İlk yarısının hasretiyle geçer.. '' N.F.K.
Mehmet Bey başlık için teşekkürler.. Forumu renklendirmek adına hoş bir girişim. Ben de aynı amaçla "yol hikayeleri" başlığını açmıştım, şimdi arkadaşların girişimlerini bekliyorum. Açtığınız başlığın benim tarafımdan sıkı takip edileceğinden emin olabilirsiniz.. Teşekkürler ve kolay gelsin...
Mevlana’ya sormuşlar "sevgili" nasıl olmalı diye... "Sevilecek biri olmadığı zamanlarda bile seni sevmeli ... Sarılacak biri olmadığı zamanlarda bile sana sarılmalı DAYANILMAZ OLDUĞUN ZAMANLARDA BİLE SANA DAYANMALI. . . ! "
Aşka uçarsan kanatların yanar.( Sadi Şirazi ) Aşka uçmazsan kanat neye yarar ! ( Mevlana ) Aşka varınca kanadı kim arar ? ( Yunus Emre ) Bu üçlemeye bir Cerato tutkunu olarak farklı bir bakış açısı getirmek gerekirse, Ceratodan vazgeçme yoksa cebin yanar,Ceraton varsa uçarsın uçar,Cerato sahibi için aşk altı harfe çıkar
Sen benim meleğimdin, koruyacaktın beni... Pekiyi ben şimdi kendimi senden nasıl koruyacağım... Ayrılıkların olmadığını düşlediğim zamanlardan iki dize... GT-N7100 cihazımdan Tapatalk 2 ile gönderildi
Bravo... Devamını Bekleriz.. Süper bir üçleme ... Dördüncüye söz yok.. Bu üçlemeye ve devamına; bir katkıda ben yapmak istiyorum.. Bu üçlemeyi meyhane duvarına yazsam; müdavimleri ser hoş olur ama sarhoş olmaz... Dergahın duvarına yazsam ; pîrim haz bulur ama, dem tutmaz... Hanemin kapısının ardına yazsam; Canan naz eder ama sükût bulmaz.. Kamyon ardına yazsam ; gaz verir ama ayar tutmaz.. Dördüncüyü Cerato'mun mâbadına yazsam; uzun gelir sığmaz.. Olayı biraz sulandırdık ama affola. Mâlum bu günlerde hep beraber mizah duygularımızın kabardığı sulardayız.
Değişik bir çağda yaşıyoruz ya da biz sadece yaşadığımız çağı bildiğimizden insanoğlu hep böyleydi de biz farkında değiliz. Çevremde o kadar çok insan var ki hırslarının kurbanı olan, açgözlülüğe doymayan, birileri kefene cep icat etti de bizim haberimiz yok mu nedir, yıllar önce okuduğum bir öykü: Memleketin birinde bir gün bir portakal ya da bir elma büyüklüğünde bir şey bulmuşlar. Ne olduğunu bilememişler, kime sordularsa cevap alamamışlar. İlginç bir şekilde bu küçücük şeyi teraziye koyup karşısına da başka bir şey koyduklarında bu ismi cismi belirsiz şey hepsinden ağır geliyormuş ve ahali bu duruma bir türlü akıl sır erdiremiyormuş. Gel zaman git zaman bunu bilse bilse ulu bilge bir zatın bileceği duyulmuş ve bu garip cisim o şahısa götürülmüş. Bilge kişi bir türlü aslı astarı bulunamayan bu şeyi incelemiş ve :' bu gördüğünüz şeyin karşısına bir avuç toprak koyarsanız işte o zaman terazideki gerçek ağırlığı belli olur ' demiş, ama halk ' denemediğimiz şey kalmadı, bir avuç toprak mı bundan ağır olacak' diye burun kıvırmış ama denileni yapınca da doğru olduğunu görmüşler ve bunun sırrı nedir diye sorduklarında bilge demiş ki:'bu gördüğünüz, insan gözüdür, karşısına dünyayı da koysanız bu ağır gelir, bir türlü doymak bilmez, bunu ancak öldüğünde bir avuç toprak doyurur'..
:thumbup: çok güzel süper olmuş :thumbup: güzel bir çalışma... Paylaşım için teşekkürler. Düşünülecek birçok şey var.