Kia Yedek Parça - Parça Ofisi LPG KABLO

YOL HİKAYELERİ

Discussion in 'Sohbet' started by kanikarali, May 28, 2013.

  1. heh

    heh Yönetici Yönetici

    Joined:
    May 5, 2011
    Messages:
    33,832
    Likes Received:
    9,422
    Location:
    Kocaeli
    Gerçek Ad-Soyad:
    Hakan Y.
    Araç Modeli:
    Eski Ceratocu
    Benim teyzem de Batıkent te oturuyor.Arada sırada Ankara ya geldiğimde uğrarım.İnşallah bu yaz bir ara yine geleceğim.O zaman rastgelsek keşke;)
     
  2. kanikarali

    kanikarali Ralli Pilotu

    Joined:
    Jun 27, 2011
    Messages:
    1,645
    Likes Received:
    150
    Location:
    Ankara
    Gerçek Ad-Soyad:
    Ali Kanıkara
    Araç Modeli:
    2006 Cerato 1.5 CRDİ
    Hakan Bey her zaman beklerim. Bir müddet daha Ankara'dayım. Özelden TLF atıyorum. İyi geceler.
     
  3. heh

    heh Yönetici Yönetici

    Joined:
    May 5, 2011
    Messages:
    33,832
    Likes Received:
    9,422
    Location:
    Kocaeli
    Gerçek Ad-Soyad:
    Hakan Y.
    Araç Modeli:
    Eski Ceratocu
    Teşekkür ederim Ali Bey.Ben Temmuz sonu ya da Ağustos ayında gelebilirim.Ama o zaman oralarda olursanız görüşmek güzel olur.

    İyi geceler.
     
  4. Tülin

    Tülin Yönetici Yönetici

    Joined:
    Sep 5, 2010
    Messages:
    1,136
    Likes Received:
    45
    Location:
    İstanbul
    İyi dilekleriniz için teşekkür ederim :) Allah elden ayaktan düşürmeden, kimseye muhtaç etmeden, hepimize uzun yıllar yaşamayı nasip eder inşallah.

    Bu arada 1-2 ay önce benim kullandığım arabaya bindi. kolay kolay kimseyi beğenmez ama benim araba kullanmamı çok beğenmiş :)
     
  5. Rio35

    Rio35 Moderator Moderator

    Joined:
    Aug 2, 2012
    Messages:
    3,600
    Likes Received:
    220
    Location:
    izmir < > istanbul
    Gerçek Ad-Soyad:
    İbrahim K.
    Araç Modeli:
    Rio Sedan 2012
    Maşallah :) Yazılanların hepsi çok güzel gerçekten severek okuyorum süper :)
     
  6. ism@il

    ism@il SUPER MODERATOR

    Joined:
    Nov 29, 2012
    Messages:
    20,638
    Likes Received:
    4,794
    Location:
    İSTANBUL
    Gerçek Ad-Soyad:
    ism@il
    Araç Modeli:
    Sportage 2012 gsl plus
    Cidden çok güzel paylaşımlarda bulunulmuş. Okurken daldım gittim...
    Cok teşekkür ederim
     
  7. heh

    heh Yönetici Yönetici

    Joined:
    May 5, 2011
    Messages:
    33,832
    Likes Received:
    9,422
    Location:
    Kocaeli
    Gerçek Ad-Soyad:
    Hakan Y.
    Araç Modeli:
    Eski Ceratocu
    Siz gerçek direksiyon sınavını başarı ile vermişsiniz.:)
     
  8. kanikarali

    kanikarali Ralli Pilotu

    Joined:
    Jun 27, 2011
    Messages:
    1,645
    Likes Received:
    150
    Location:
    Ankara
    Gerçek Ad-Soyad:
    Ali Kanıkara
    Araç Modeli:
    2006 Cerato 1.5 CRDİ
    Hayatımda neden yapmadım diye pişman olduğum tek olay karşılaştığım insanları ve olayları bir yere not almamam. Genç arkadaşlarıma naçizane tavsiyem; karşılaştığınız olayları kişileri mutlaka not alın. Bu günün teknolojik olanakları daha fazla. Tembellik yapmadan gününüzü bir yerlere kaydedin.
     
  9. heh

    heh Yönetici Yönetici

    Joined:
    May 5, 2011
    Messages:
    33,832
    Likes Received:
    9,422
    Location:
    Kocaeli
    Gerçek Ad-Soyad:
    Hakan Y.
    Araç Modeli:
    Eski Ceratocu
    :thumbup:

    Çok güzel fikir Ali Bey.Biz biraz tembellik yapıyoruz galiba.;)
     
  10. Rio35

    Rio35 Moderator Moderator

    Joined:
    Aug 2, 2012
    Messages:
    3,600
    Likes Received:
    220
    Location:
    izmir < > istanbul
    Gerçek Ad-Soyad:
    İbrahim K.
    Araç Modeli:
    Rio Sedan 2012
    Mesajın alındı Ali abi :) :blush::blush:
     
  11. seryılmaz

    seryılmaz Usta Sürücü

    Joined:
    Feb 17, 2012
    Messages:
    431
    Likes Received:
    147
    Location:
    Denizli
    Gerçek Ad-Soyad:
    erol yılmaz
    Araç Modeli:
    KİA CEED CONCEPT CRDİ
    Tam olarak kaç yılıydı hatırlamıyorum ama Doğan slx marka aracın hayalleri süsleyen bir araç olduğu :blink: zamanlardı,varın gerisini siz tahmin edin.Bizim gençlik yıllarımızda binebildiğimiz veya sahibi olduğumuz araçların kalitesini kıyaslayabileceğimiz alternatif fazla olmadığından, sahibi olduğum şahin marka aracımla -ki ilk aracımdır- çok da mutluydum aslında.Bizim nesil ile avcı kuş familyası arasındaki sıkı ilişkinin mimarlarından 1992 model aracımla 5 yıllık mutlu bir beraberliğim oldu.Bu süreçte işim gereği yaptığım uzun ve tekil yolculuklarda beni pek de üzmedi,en azından bir yerden bir yere ulaşma bağlamında :blush: Bu yolculuklardan birinde yaşadığım ilginç bir olayı hala hatırlarım.Görev yerim olan Tokata gitmek üzere İzmir'den yola çıkmıştım.Güzergah malum Manisa-Uşak-Afyon derken Sivrihisar sapağından Ankara,oradan da Tokat'tı.Sivrihisar'a varmaya çok kalmamıştı, vakit de epey geç olduğundan karşıdan araç gelmediği sürece uzunları kullanıyordum.Bu rutin aç kapaların birinde aracın, uzundan kısaya geçişte, kısa farları yanmadı.Uzunlar yanıyor ama kısalar yanmıyordu.O zamanlarda yollar tek şerit olduğundan uzun farlarla yola devam etmem araç trafiğinin yoğunluğu açısından mümkün değildi.İlk benzinliğe girip sanki bir şey yapabilecek gibi kaputu açıp içeri bakmaya başladım,motorla ilgili olsa filmlerden öğrendiğim birkaç hareket vardı ama sorun elektrk aksamında olduğu ve ben böyle bir film izlemediğim için öylece bakıp durdum bir süre:cool: Biraz sonra yanıma biri gelip sorunun ne olduğunu öğrenmek istedi.Kul sıkışmayınca hızır yetişmezmiş,adam taksi şoförü olduğunu,dilersem Sivrihisar içinde beni bir tamirciye götürebileceğini söyleyince,benim aklıma ''bu saatte ne tamircisi'' ve ''ne karşılığında '' soruları takıldı.Adamın hıızırlığı dışında müneccimliği de varmış ki ben sormadan 'oraya kadar taksimetre ne yazarsa '' ve '' tamirci tanıdık sorun olmaz'' yanıtlarını verdi.Takıldım ardına,gece yarısı bir kapıyı çaldı,uykulu gözler ve pijamalarıyla oto elektrikçisi karşımızda,bekliyorum sövmeye nereden başlayacak,ancak o evinin önündeki dükkanına yöneldi.Hastayı inceledi ve sinyal kolları değişecek dedi :blink:Saat bir gibi nereden bulacaksın sinyal kollarını derken taksi şoförü ''gelin benle '' dedi ve düştü önümüze.Bir evin penceresini tıklattı,adam yedek parçacıymış.Şoför gerekli parçayı söyledi,işte dumur dediğimiz durum orada gerçekleşti,çünkü adam pencereden gerekli parçayı uzatıverdi :blink: Nasıl yani,diyemedim zira beni sabaha kadar yolumdan alıkoyacak bir sıkıntıdan kurtulacaktım.Elektrikçini o zaman söylediğini hala hatırlarım.Bana küçük biir iletken parça gösterip ''Bu beş lira ancak eder,arızalı parça sadece bu ama bunu tek üretmiyor firma,bu parça için tüm mekanizmayı almak zorundasın!'' Firmaya (içimden) küfredip şoför ve tamirciye teşekkür ederek maceraya bıraktığım yerden devam ettim..
     
  12. heh

    heh Yönetici Yönetici

    Joined:
    May 5, 2011
    Messages:
    33,832
    Likes Received:
    9,422
    Location:
    Kocaeli
    Gerçek Ad-Soyad:
    Hakan Y.
    Araç Modeli:
    Eski Ceratocu
    ;)

    :thumbup:

    O araçların yedek parçası için 'Bakkaldan bile bulabilirsin!'Diye boşuna dememişler.Paylaşım için teşekkür ederim.
     
  13. kanikarali

    kanikarali Ralli Pilotu

    Joined:
    Jun 27, 2011
    Messages:
    1,645
    Likes Received:
    150
    Location:
    Ankara
    Gerçek Ad-Soyad:
    Ali Kanıkara
    Araç Modeli:
    2006 Cerato 1.5 CRDİ
    Paylaşım için teşekkürler. Gerçekten hepimizin başına da gelebilecek bir olay. Kuş serisi arabalar efsane oldu ise benzer deneyimler sonucudur. Ancak diğer markalarda da sinyal kolunun o kadar kolay arıza yaptığı görülmemiştir. Okurken ben herhalde far ampulünün bir devresinin yandığını düşünmüştüm. Tam da o yolda benimde başıma bir arıza gelmişti. Bir ara paylaşacağım. Tekrar teşekkürler..
     
  14. jubatheenforcer

    jubatheenforcer Sürücü

    Joined:
    May 29, 2013
    Messages:
    173
    Likes Received:
    7
    Location:
    Ankara
    Paylaşım için teşekkürler.Kısmetliymişsiniz maşallah,o insanlara rastlamasaydınız sabaha kadar bekleyecektiniz. :thumbup1:
     
  15. hsuzer1

    hsuzer1 Usta Sürücü

    Joined:
    Dec 6, 2010
    Messages:
    320
    Likes Received:
    5
    Location:
    Eskişehir
    Gerçek Ad-Soyad:
    Halil Süzer
    Araç Modeli:
    Yok
    erol kardeşim muhtemelen taksicinin bulduğu elektrikçi yusuf, parçacı da muhtemelen cesurlar veya çakırlar... sivrihisar benim hanımın memleketi, 10 yılım geçti orda... ama derlerki sivrihisar için....

    sivrihisar'da lastiğin patlıyacağına büyük şehirde motorun patlasın daha iyi derler.. çünkü oranın sanayisi yolda kalanlardan kazanır parayı, ne demek istediğimi anlamışınızdır... aman hanım duymasın :terbdv5: kötülemiş gibi olduk sanki... :dishida0:
     
  16. kanikarali

    kanikarali Ralli Pilotu

    Joined:
    Jun 27, 2011
    Messages:
    1,645
    Likes Received:
    150
    Location:
    Ankara
    Gerçek Ad-Soyad:
    Ali Kanıkara
    Araç Modeli:
    2006 Cerato 1.5 CRDİ
    :thumbup1:

    Halil Bey olayı özetlemiş. Bu konuda yorum yapacaktım ama arkadaşlar alınır diye yapmadım. Sivrihisarlılar ticarette Kayserililerden aşağı kalmazlar. Ancak belirteyim yardımsever insanlardır.
     
  17. heh

    heh Yönetici Yönetici

    Joined:
    May 5, 2011
    Messages:
    33,832
    Likes Received:
    9,422
    Location:
    Kocaeli
    Gerçek Ad-Soyad:
    Hakan Y.
    Araç Modeli:
    Eski Ceratocu
    :D:D:thumbup1:
     
  18. kanikarali

    kanikarali Ralli Pilotu

    Joined:
    Jun 27, 2011
    Messages:
    1,645
    Likes Received:
    150
    Location:
    Ankara
    Gerçek Ad-Soyad:
    Ali Kanıkara
    Araç Modeli:
    2006 Cerato 1.5 CRDİ
    Yaz başladı. Doğanın kendisi yenilemesi sürüyor. Soğuk yağış, kar, kış derken bazı arkadaşlarımız da yenilenme ihtiyacı ile olacak tatil hesapları, planları yapmaya başladılar. Bazı arkadaşlarımız da hem dinlenmek hem de yeni araçlarını denemek amacıyla yola çıkma planları içerisindeler. Tüm yola çıkanlara ve tatile çıkacaklara iyi, güvenli, neşeli yolculuklar, mutlu tatiller diliyorum.

    Hayatımda yaşadığım en zevkli, ilginç yolculuk ve tatili size aktarmak istiyorum. Kanikarali arkadaşımız da M.Ö’ den başlamış anlatmaya demezseniz, yoğun iş temposu içinde okumaya vaktiniz varsa buyurun; yaşadıklarım belki tatil ve yol anlayışınızı da değiştirir.


    YOL HİKÂYELERİ 2

    Yıllar önce yanlış hatırlamıyorsam İlkokul 4. veya 5. Sınıfta idim. Okullar tatil olmuş tüm çocuklar gibi tatil maceralarına başlamıştık. Bir yaz akşamı evimize yılda en fazla 2-3 kere gelen Babamın arkadaşı, lâkabıyla “Deli Memet” geliverdi. Deli Memet insan irisi babamdan küçük yaşta, hoş bir tınısı olan kalın sesli bir amcaydı. Evimize, dediğim gibi yılda 2-3 kez gelir yemeğini yer, babamla sohbet eder, annemle konuşurken kesinlikle yüzüne bakmaz, çoğunlukla sabahı beklemeden gece yarısı yollara düşen, balta burun koyu sarı renkte, zamanın en güçlü arabalarından Scania-Vabis sahibi birisiydi. Ziyaretlerinde bizi en çok sevindiren ise; mevsimine göre, çuvalla getirdiği kestaneler, sepet dolusu portakal, sandık dolusu incir ve benzeri yiyeceklerdi. Kastamonu-İnebolu’dan olan Memet Amca bu kez Babama “haydi usta, çocuklar hazırlansın İnebolu’ya gidiyoruz” deyiverdi. Olurdu, olmazdı diye bir tartışma sonucu hep beraber gidilmeye karar verildi. O kadar hızlı bir karar verildi ki; annemin hazırladığı yemeklerin bir kısmı yenildi, yenilmeyenlerde bizimle beraber yola götürülmeye karar verildi.

    Deli Memet’in arabası Konya’dan İnebolu’ya un götürüyordu. Memet Amca muavinine verdiği talimatla un çuvalları arasında, brandanın bir kısmı açılarak abim, ben, kardeşim ve Muavinin kendi için yer açıldı. Gece yarısına doğru İnebolu’ya gitmek üzere Çankırı’dan yola çıktık. Yollar eski yollar. Dar, stabilize coğrafi yapıya en uygun şekilde fazla doğaya dokunulmadan açılmış yollardı. Çankırı-Kastamonu arası yaklaşık 120 km civarı uzaklıktadır. Kastamonu-İnebolu arası ise 100 km sanırım. Ancak arada çok çetin coğrafi yapılar vardır. Ilgaz dağı ve Küre Dağları ciddi engeller çıkarır yolcularına. Bu yol, bu günkü araçlara çok sorun çıkartmasa da yolun bence en önemi yanı Kurtuluş savaşımızda çok önemli bir işlevi olmasıdır. O yıllarda İstanbul’dan ve Sovyet Rusya’dan gelen silah ve cephaneler dedelerimizin ve ninelerimizin sırtında bu yolla ulaştırıldı Kuvvâi-Milliyeye, cephelere.

    Çankırı’dan sonra kısa bir düzlükten sonra sürekli bir dağ silsilesi vardır. 50 km ötede İn Dağlarından kısa bir iniş sonrası bu kez Ilgaz Dağı geçidine kadar 30 km. daha tırmanırsınız.

    Yolculuğumuzun ilk saatlerinde kısa düzlüklerde ve günün çocuk yorgunluğunda un çuvalları arasına serilmiş battaniyelerin üzerinde ve içinde uyumuşum. Uyandığımda araba bazen kükrüyor, bağırıyor, sesler yankılanıyor gökyüzü arada bir yüzünü ay ışığı ile gösteriyor bazen kararıyor hiç bir şey görünmüyordu. Dolunay, bazen sağımızda bazen solumuzda görülüyordu. Hiç unutmam bu dönüşlerde aklıma hemen geri dönüyoruz korkusu gelmişti. Ben hariç herkes uyuyordu. Abimi uyandırdım korkumu söyledim. O da biraz izledikten sonra “yok burası Ilgaz Dağı, yokuş çıkıyoruz” dedi. Kardeşim herhalde yaşı gereği olacak uyuyordu. Muavin ise belki de günlerin uykusuzluğundan olsa gerek horlayarak uyuyordu. O yıllarda her uzun yol ve kamyon sürücüsünün yanında bir muavin mutlaka bulunurdu. Muavin hem zenaat öğrenir hem de bir miktar ücret alırdı. Bir muavinin sürücünün, ustasının yanında uyuması ise büyük bir saygısızlıktı. Bir müddet daha etrafımı gece görebildiğim kadarı ile hayretle seyretmeye devam ettim. Hissettiklerim yolun tozu, sesi, eksozt sesi kokusu ve çam ağaçlarının uğultusuydu.

    Tekrar uyumuşum. Uyandığımda üşümüşüm. Her tarafım ağrıyordu. Un çuvalları bu kadar sert olur muydu? Gün yeni ağırıyordu. İnce bir sis tabakasının içerisinde idik. Gökyüzünde tek tük yıldızlarda vardı. Çok uzaklardan gelen sabah ezanından başka hiçbir ses yoktu ve Scania-Vabis çalışmıyordu. Şaşkınlıkla etrafıma bakındım; puslu tarlaların ortasında ve yol üzerinde duruyorduk. Biraz dikkatli bakınca arabanın arkasında cigarasını içen babamı ve muavini gördüm. Babam eliyle susmamı işaret etti ve yavaşça “Memet amcan uyuyor” dedi. O zaman, hemen arabanın biraz ilerisinde yüzü koyun, kollarını başının üzerinde halka yapmış, yüzünü toprağa yapıştırmış şekilde şarampolde üstünde deri bir gocukla yatan Deli Memet’i fark ettim. Memet Amca yarım saat sonra kalktı ve gümbürdeyen bir sesle “Hadi gidelim. Uykum geldiğinde toprağın kokusunu almazsam dinlenemem ve uykuyu açamam usta.” dedi babama.

    Düzlük bir yolda gidiyorduk ama her yer yemyeşildi. Dağlar tepeler göz alabildiğine çeşitli tonlarda yeşille kaplıydı. Sabahın ilk ışıkları bu yeşilliğe yeni pırıltılar ve yeni tonlar katıyordu. Biz bozkırda büyümüştük. Çankırı’nın içi biraz yeşildi ama bu kadar yeşili hiç görmemiştim. Sonradan öğrendim ki, bulunduğumuz yer Kastamonu’nun ovası imiş. Yol üzerinde küçük bir köyde, kapısının üzerinde HAN yazan bir yerde durduk. Yaz ayı (ihtimal Haziran) olmasına rağmen sabahın erken saatlerinde içeride küçük çıtırtılarla soba yanıyordu. Birazdan önümüze taze köy ekmeği ile birer tas çorba geldi ki; hayatımda içtiğim, en güzel çorbaydı. Hala tadı damağımda. Burası Ecevit Köyü, çorbanın adı da Ecevit Çorbası imiş.

    Tekrar yola çıktığımızda yine yokuş çıkıyorduk. Kamyon bağırıyor, homurdanıyor ara gazlarda güç toplayıp yola adeta yeniden saldırıyordu. Küre dağlarını çıkıyorduk. Çam ağaçları gökyüzünü adeta deliyor gibiydi. Abim ve kardeşim ile hayretle etrafımızı izliyorduk. Hiç bu kadar ağacı birlikte görmemiştik. Bir süre sonra Küre İlçesine geldik. Bir tepenin yamaçları arasında küçük bir yerleşim yeriydi. Mehmet Amca kasap dükkânı gibi bir yerde durdu ve arabadan inmeden, sipariş verircesine bir şeyler söyledi dükkân sahibine. Dükkân sahibi de onu tanıyor olmalı ki dikkatlice dinledi, onayladı ve yola devam ettik. Arabanın üzerinde ağzımız açık vaziyette etrafı, kocaman kocaman adını pilon olduğunu sonradan öğrendiğim direkleri, bu direkler arasında çekilmiş teller ile bu tellerin arasında aşağı yukarı gidip gelen kazanları izliyorduk

    Araba iyice yavaşladı vites küçülttü. Şimdi yokuş inme zamanıydı. Arkamızda ve önümüzde de kamyonlar vardı. Onlar da yavaş yavaş kıvrıla döne yokuş iniyorlardı. Bu kamyonların kasa kapakları çıkartılmış, yalnızca kasanın tam ortasında bir miktar, sonradan öğrendiğime göre özgül ağırlığı son derece yüksek, ağır pirit madeni taşıyorlardı. Altında köpürerek ve denize doğru bir an önce varabilmenin telaşında suların koşturduğu daracık köprülerden ve menfezlerden geçiyorduk. Yeşilliklerden sonra Karadeniz’in laciverti ile tanışıverdik aşağılarda. Yeşilden maviye maviden laciverte Karadeniz’in üzerinde patlayan dalgalar, uzaktan sanki koyun sürüleri gibi görünüyordu. Manzara anlatılmaz güzellikte kah sağımızda kah solumuzdaydı. Arabaların eksoz freninin patırtıları ve fren kampanalarının gıcırtısı arasında yavaş bir tempoda Belki de çıktığımız süreden daha fazla sürede yokuşu indik. Kısa bir düzlükten sonra şirin İnebolu’ya giriverdik.

    Mehmet amca arabasını bir fırının önünde durduktan sonra çağırdığı bir faytonla Annemi ve biz üç kardeşi eve yolcu etti. Annemin yüzüne bakmadan eşinin öğlene yemek hazırlamasına gerek olmadığını Küre’den büryan geleceğini söyledi. Sonradan öğrendik ki; Küre’de yapılan büryan soğumadan maden taşıyan kazanlarla gökten geliyormuş. Büryan ise çam odunu ateşinde koyun etinden, taş döşeli kuyularda pişirilen nefis bir yemekmiş.

    İki gün sonra Babam ve Mehmet Amca yola gittiler. O yaz tatilinde Mehmet Amca’nın 2 oğlu ve biz 3 kardeş İnebolu’nun altını üstüne getirdik. Denize girdik, balık tuttuk, takaların altından midye çıkartıp çalı ateşinin üstünde pişirip yedik, bahçelerden erik ve kiraz aşırdık ve saatlerce top oynayıp haylazlık yaptık. Karadeniz’in yoğun iyot kokusunu, oksijenini ciğerlerimize çekip tazelendik.

    Yaşamım boyunca İnebolu’ya 4-5 kez daha gittim. Her seferinde ayrı bir tat aldım. En son 30 yıl önce gittim. Bazı şeyler değişmişti ama çocukluk tatlarından pek çoğunu gene de buldum. Şimdi de gitmek istiyorum ama hayal kırıklığına uğramaktan da korkuyorum açıkcası. Çünkü zaman, daha çokça da insanoğlu, çok şeyi değiştiriyor ve bu değişim de her zaman iyi yönde olmuyor.

    Tatil planı yapanlara alternatif tatil önerimdir. Eğer ki; gürültüsüz, kalabalıktan uzak, sıcak havanın ve sivrisineklerin geceleri sizi rahatsız etmemesini istiyorsanız, yeni tatlar ve lezzetler istiyorsanız, Doğal güzellikler istiyorsanız size önerimdir.

    Bu uzun anımı okumak zahmetini ve sabrını gösterdiyseniz ne mutlu bana.

    Herkese zevkli tatiller, güvenli yolculuklar dilerim..
    Saygılarımla..
     
  19. Eğitimci

    Eğitimci Sürücü

    Joined:
    Feb 28, 2011
    Messages:
    84
    Likes Received:
    6
    Location:
    İstanbul
    Lastik inmişse kompresöre ne gerek var :)

    Bu gün iş seyahati için Adana'ya uçakla geldim. Dört gün boyunca Adana, Mersin ve Hatay bölgelerini dolaşacağım için, önceden arayıp AVIS'den bir araç rezerve ettirmiştim.

    Araç 2013 model ve fazla yol yapmamış araçtı. Etrafında dolaşıp bir kusuru var mı diye bakmaya bile gerek görmedim. Yan yana dizilmiş araçların arasında duran arabamı teslim aldım.

    Havaalanından çıkalı henüz 1 km bile olmadan ışıklarda durduğumda yanımda duran aracın şöfürü sağ arka lastiğimin tamamen inik olduğu uyarısında bulundu. Aracımı hemen güvenli bir şekilde sağa çektim. İndiğimde lastiğin tamamen inik olduğunu görüp, hemen aracı teslim aldığım ofisi aradım ve olayı anlattım. Aldığım cevap beni şok etti... "Beyefendi bizim size bu şekilde teslim etmemiz mümkün değil, siz buradan çıktıktan sonra patlatmışsınızdır" demez mi! Ben özür beklerken beyefendiler yağ gibi üste çıkmaya çalışmazlar mı.

    Normalde o lastiği ben değiştirirdim ama iş bikere inada bindi... Dedim bu tubles lastiğe ben kendim çivi bile çaksam kilometrelerce yol yaparım ama bu kadar kısa sürede inmez, kaldı ki bir yere çarpma vurma da yok, gelin o zaman görün ve değiştirin dedim.

    Neyse sonunda bir görevli geldi. Baktı lastik inik ama herhangi bir hasar yok. Benden özür diledi ama hala savunma yapıyor ve bu şekilde teslim edilmesinin mümkün olmadığını anlatmaya çalışıyordu. Her neyse sonunda tanıdıkları bir lastikçiye durumu anlattı ve hazırlıklı gelmesini söyledi. Asıl olay bundan sonra başladı...

    Lastikçi kendi binek aracıyla geldi. Aracının bagajını açtı ve o neee... bagajdan kocaman bir lastik ve el aletlerini indirdi. İlk şoku atlatınca konuyu hemen çaktım. Dedim lastiği bu lastikle mi şişireceksin dedim, yüzüme baktı güldü. Şaka maka derken adam büyük lastiği benim aracın inik lastiğinin yanına getirdi. Önce benim aracın sibobunu söktü ve yaklaşık 75cm uzunluğundaki bir hortumu taktı. Büyük lastiğinde sibobunu söküp, hortumun diğer ucunu da büyük lastiğe taktı. Ve manzara müthiş... benim arabanın lastiği hemen şişti. Subabını taktıktan sonra aracı yavaşça hareket ettirip lastiğe saplanmış olan sac vidasını buldu söktü ve hemen hazır beklettiği fitili dışarıdan sokarak deliği kapattı. Tabiiki bunca yıl otomotiv sektöründe çalışmış biri olarak ben 1 yaşıma daha girdim :) Olayı resimleyerek ölümsüzleştirmek istedim. Bu resmi ek dosyada görebilirsiniz.

    Ama sonuçta bu sac vidasını ben kendi elimle lastiğe soksam bile, bu lastiğin havasının bu kadar kısa sürede inmesinin imkansız olduğunu gören yetkili söyleyecek söz bulamadı.

    Herkese sorunsuz, kazasız ve belasız yolculuklar dilerim.
     

    Attached Files:

  20. ReNe

    ReNe Super Moderator Super Moderator

    Joined:
    May 12, 2011
    Messages:
    8,460
    Likes Received:
    2,112
    Location:
    İSTANBUL
    Gerçek Ad-Soyad:
    Murat Çaşkurlu
    Araç Modeli:
    BMW 116 D 1.5l 8 ileri Zf
    :blink::blush:
     

Share This Page