Arkadaşlar satılık bir alfa159 un kullanıcısı bakın neler yazmış, etkilendim ve sizlerle paylaşmak istedim, otomobil aşkı budur işte:thumbup: 159 KULLANICISI BİR ARKADAŞIM ŞUNLARI YAZMIŞ birebir yaşıyacaksınız bu duyguları.... (( ... 159'un içine binip 1km kadar sürün, gözünüz o dakikadan sonra c180, 320d falan görmeyecektir Alfa öyle bir virüstür ki, siz ona sahip olmazsınız, o size sahip olur, camınızın önüne park edersiniz, saat başı cama çıkar bakarsınız, tam içeri girerken ...döner bir daha bakarsınız, bir yerlere gitmek için kendi kendinize bahane uydurursunuz. Arada aşağı iner yağını suyunu kontrol eder, içini dışını siler, yıkarsınız. Dokunmak, okşamak istersiniz. Arkanızı dönüp eve gitmek, yanından ayrılmak istemezsiniz. benzinli kadar olmasa da, 3000 devir'i geçtiğinizde hayatınızda çok az şeyden alacağınız zevki, coşkuyu yaşarsınız, ciğerleriniz şişer, gözbebekleriniz büyür, kalbiniz hızla atmaya başlar. Sevgiliniz kıskanmaya başlar, her gittiğiniz yerde arabanızın özelliklerini sorarlar, her yere alfanızla gitmeye başlarsınız. Telefonunuzun arka planı, bilgisayarınızın duvar kağıdı, anahtarlıklarınızı alfa logoları ve resimleri işgal eder. Hayatınıza tam bir virüs gibi girer. Yoldaki hiç bir araba çekici gelmez, araba değiştirmek sizin için sadece "yeni alfa almak" anlamına gelir.. Ya da "başka bir alfa daha almak". Bunların haricinde basarsanız köpek gibi yakar, basmazsanız da yine öyle çok az yakmaz, küçücük bir dizel forddan sonra yakıt göstergesinin daha hızlı indiğini görürsünüz, ama bunun 3 katı da yaksa helal olsun dersiniz. Gözlerinizi parlatan, size bu duyguları yaşatan bir arabaya helal olsun dersiniz. Zamanla sevgilinizden kısar, ona harcarsınız. Sık sık yıkamaya gidersiniz, ona bakımların en güzelini, hatta meguiar's iç dış boya korumaları layık görürsünüz, cilası eksik olunca üzüldüğünü düşünürsünüz, siz de üzülürsünüz onu pis görünce. Bu duyguların 10da 1ini yaşatabilecek bir araba yaptıysa BMW veya Mercedes bugüne kadar, lütfen gidin koşa koşa o arabayı alın. Alfalarımız bize kalsın, biz yine birbirimizi gördüğümüzde kardeşçe selam verelim birbirimize, önümüzde giden bir159 U n güzel kalçalarını izleyelim, yahut arkamızdan gelen GT'nin scudettosunun (öndeki kalkan şeklindeki üçgen ızgara) büyüsüne kapılalım... Varsın varyatör 60.000de bir 600 lira masraf çıkarsın, , 5 litre değil 7 litre yaksın... Tüm masrafların son kuruşuna kadar helal olsun... Bu zevki hayatta yaşayabileceğiniz bir tek marka daha vardır sanıyorum, o da zaten otomobil dünyasının en pahalı araçlarını üretiyor. Bize alfisti, onlara tifosi deniyor. Alfa alacaksanız, zaten alfa alacaksınızdır. Bunun neresinde sorun olur, ne kadar yakar, kaça satarım diyecekseniz lütfen kalbinizi değil mantığınızı dinleyin, gidip dümdüz, ruhsuz, kütük gibi alman arabaları alın. Ben kalça seviyorum, kıvrım seviyorum, heyecan yaşamak istiyorum, içindeyken başka hiçbir şeyi değil, arabamı hissetmek istiyorum demiyorsanız, yani dümdüz mantıkla "araba" istiyorsanız gidip Alman alın. Ben mantıklı olmak değil, mutlu olmak istediğim için Alfa'yı seçtim. Siz neyi isterseniz ona göre tercihinizi yapın. Benim mantığım pek "düz" çalışmıyor. Tüm diğer alfistiler gibi.ARAÇ FULL BİR ARAÇTIR ÖN KAPUT UZUN YOLDA TAŞ İZİ VS OLDUĞUNDAN DOLAYI BOYALIDIR BİRMOT BAKIMLIDIR ARACI GÖSTEREBİLİRSİNİZ...TAKAS İÇİN SADECE ALFA GİULİETTA SİYAH MODELİNİ DÜŞÜNÜRÜM.. http://www.sahibinden.com/ilan/vasi...-ucagi-ilgiden-sikilacaksiniz-63318745/detay/
merhametli ümitle sevmek böyle merhametli bir ümitle sevmedi hiçbir insan hiçbir âleti... Bilenler bu uzun şiirin son mısralarını anımsamışlardır ve gözleri yaşararak ve de gururla kabararak anımsamışlardır. Şiirde bahsedilen alet tabii ki; otomobil ya da motorlu araç denilen alet.. Bu alet belki de yüzyılın en çok kullanılan, en çok sevilen aracı. Bazıları şu son yıllardaki teknolojik gelişmelerle bilgisayarın öne çıktığını söyleyebilir. Ben yine de şiir ve ozanla aynı düşüncedeyim. Otomobil yaşamımıza öylesine girmiştir ki; hayatın parçası olmuştur. Otomobil kulüpleri, yarışlar, otomobillerle ilgili filimler, roman ve tiyatrolar, şarkılar… v.s… yani bir kültürdür otomobil. İnsan oğlu (tabii ki öncelikle erkekler) o kadar çok sevmişler ki bu aleti partnerleri kadınlar da “zaten erkeklerin bir araya geldiklerinde konuştukları iki konu vardır.. arabalar ve futbol” diye gönderme yaparlar. Ancak tekerleğin icadı değil midir ki; tarihin tekerini de hızlandıran. ? Umarım burada da bayan arkadaşlarımız vardır ve bu sevdadan pay alırlar ve bizlerle paylaşırlar . Bu yazıyı daha önce hazırlamıştım da son bir kez daha gözden geçirip yayınlamak üzere bir köşeciğe bırakıvermiştim. Maminci arkadaşın “Otomobil aşkı budur” yazısını görünce yayınlamaya karar verdim. Evet, şiirin kahramanı Süleymaniyeli Ahmet öyle ümitle sevdi ki arabasını dağları devirdi ve yaptığı işe katkı yaptığı için gururla doldu. Süleymaniyeli ümitle sevdiği başka bir şey daha vardı. O sevginin hepimizin hamurunda da var olduğunu düşünüyorum. Şiirin tamamını okumak isteyenler için yazının sonuna linki koyacağım. Bundan önce, bu aleti ümitle, saygıyla ve hatta kutsal bir yaratıkmışçasına seven bir başkasından bahsetmek istiyorum. Babam… Memet Usta.. O, 1930’lu yılların şoförü, sürücüsüydü. Aynı zamanda mesleğe erken başlaması nedeniyle olacak oto tamircisiydi. Rahmetli çatık kaşlı, asık suratlı biraz ters bir adamdı. Bu tersliği belki de yaptığı işi ciddiye almasındandı. Buna rağmen pek çok sürücü ve tamirci yetiştirdi, pek çok kişiyi meslek sahibi yaptı. İşinde iyi bir ün ve saygıya sahipti. Hatta bu işte çalışanlar onun karşısına bir arıza veya kaza sonucu gelirken, çekinerek gelirdi. O da gelenleri asık bir suratla önce dinler sonra “iyi halt yedin. Tek bildiğiniz, gaza basmak. Başka bir b.. bildiğiniz yok. Oğlum bu mindere oturacaksan 6 kere düşüneceksin “ der. Sonra olayı bir daha dinler, sorular sorardı. Yine yanındaki ustalara ve kalfalara “şurayı sökün, şanzımanı indirin, üst kapağı açın” gibi emirler verir, bu arada yüzü de hiç gülmez, anlaşılmaz bir ifade takınırdı. Ne zamanki arıza tespit edilir yüzü o zaman gülerdi. Bazen arıza bulma işi gecikirse ortadan kaybolur, bir süre gözükmezdi. Gideceği yer de belliydi. Sıtkı’nın meyhanesi. Bu yüzden olacak ben hep çakır keyf halini anımsıyorum. Oradan mutlaka güler yüzlü gelirdi babam. Çevresindekiler de “gene teferrüşe çıktı Memet usta” derlerdi. Biz çıraklar onu yalnızca izleyebilir ve emirlerini yerine getirmekle sorumluyduk. Ben ve abim pek tabii ki yanında ve diğerlerinden ayırmaksızın birer çıraktık. Babamın bu asık suratlı ve çatık kaşlı hali karşısındaki insanlarda çekingenlik yaratırken ustalığı, kıvrak zekası ve sorun çözme becerisi de saygı yaratırdı. Hatta bir efsane gibi, bu korku ve saygıyı “arabaların” bile gösterdiği, arıza yapanların Memet usta yanına geldiğinde çalıştığı söylenirdi. Çıraklığımda, Babamdan pek çok kez işittiğim “bu mindere oturacaksan 6 kere düşüneceksin” sözü tabii ki dikkatimi çekti. Bir gün Babamın çakır-keyfli halinden de yararlanarak sordum; “neden 6 kere düşüneceksin?” diye. O da sanki bunu bekliyormuş gibi, “Evladım insanın görmek, işitmek, dokunmak, tatmak ve koklamak gibi duyuları vardır. Eğer bunları kullanmazsan bu araç seni yolda bırakır. “ dedi. Bir arabanın davranışları ile durumunu göstereceğini ses, koku, duman ve duman rengi gibi örnekler de vererek uzun uzun anlattı. Ben de “ iyide insanın 5 duyusu var. Altıncısı ne ola ki “ diye sordum. Bu kez gene gülümseyerek “ Hissedeceksin evlat hissedeceksin. Debriyaj balatasının, fren balatasının inceldiğini, motor yağının değişmesi gerektiğini, mazot veya yağ filtresinin pislendiğini hissedeceksin çukura girersem makaslar zarar görür. Viraja sert ve süratle girersem savrulurum diye hissedeceksin” demişti. Araba’ya adeta bir kişilik verirdi. Onu sanki bir canlıymış gibi tarif ederdi. Çocuk merakı ve bilgiçliği ile bir soru daha soruverdim. “5 duyumuzdan biri de tat almak, yalayacak mıyız?” Gülümsemesi biraz daha yayıldı. Derin bir iç geçirişten sonra “ Tat almak en güzeli. Karda, buzda, siste ve uzun yollarda eğer yükünü, insanları sağ salim gideceği yere götürürsen işin tadı o zaman çıkar işte” demişti. Şimdi ne zaman ailemle birlikte yolculuğumuz son bulur, varış noktasına geldiğimizde hep bu sözleri anımsarım. Sizlerin yolculukları da tatlı, sevdalarınız ümitli olsun… http://www.nazimhikmet.info/nazim.hikmet.asp?id=85&siir=KUVÂYİ MİLLİYE - YEDİNCİ BAP
Sn kanikarali yazınız çok güzel, paylaşımınız için teşekkürler Öyle demeyin sn serdar, bazı araçların tadı başka hiçbişeyde olmuyo, örneğin önceki aracım 2001 model golf4, çok zevkli bir araçtı, gözümdeki yeri hala ayrıdır.. Ayrıca ben hem c180 i hem de 320 yi kullandım, 320 için bişey diyemem kalitesinin hakkını veriyodu ama c180 için 'abartma ' olduğunu düşünüyorum, konforu o markaya ve o fiyata yakışmayacak derecede azdı, hatta yanımdaki arkadaşlar da aynı şeyi düşündüler bu araçta sorun mu var diye, belki benim test ettiğimde sorun vardı ama sonuçta henüz 1800 km de bir test aracıydı..
Ben şahsen tercihimi alfa'dan yana kullanmazdım, 10 yaşındaki bmw & mercedes'leride görüyoruz, alfa'larıda.
Tabi malzeme kalitesi/dayanıklılığı ile sürüş keyfi de farklı şeyler. Kronik sorunu bol bir model gerçekten.
İnsanın sahip olduğu birşeyleri bu kadar sevmesi gerçekten çok güzel bir şey.Tabi sevgisini bu şekilde dile getirebilmekte öyle.
Bu forumdaki düzeyi çok seviyorum , açılan konular - düzeyli tartışmalar - yardımlaşmalar gerçekten çok güzel iyiki Kia Club Türkiye var ...